Birleşmiş milletler tarafından 10 Mayıs ile 16 Mayıs arası Engelliler haftası olarak kabul edilmiş olup hafta boyunca engellilerin toplumsal yaşamdaki sorunları ve bunlara karşı farkındalık oluşturulması ve taleplerin çözümünün sağlanması amaçlanmaktadır.
Eşpedal Derneği Yönetim kurulu üyesi ve başkan yardımcısı Fatma Elif Tomar hafta nedeniyle kaleme aldığı yazısında erişilebilirlik sorunlarının engelli bireylerin öncelikli problemi olarak güncelliğini korumakta olduğuna değindi. Yerel ve merkezi yönetimdeki sorumluların eğitimi,denetimi yanı sıra bu alanda çalışan Sivil Toplum Kurumlarından destek ve tavsiye alınması gerekliliğini çözüm önerisi olarak sunan F.Elif Tomar ‘ın yazısının tamamı aşağıda:
”Korona virüs nedeniyle tüm dünya zor ve sıkıntılı bir dönemden geçmektedir. Herkes zorunlu bir izolasyon içerisindedir. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde on ikisini engelli bireyler oluşturmaktadır. Zaten günlük yaşam içerisinde engellilerin büyük bir kısmı uygulanan yetersiz sosyal politikalar nedeniyle yaşamlarını güçlükle sürdürmektedir. Bu dönemdeki korona salgını engelli bireylerin yaşamlarını daha da sıkıntılı bir hale dönüştürmüştür. Bu koşullarda engelliler çoğu temel haklarını da kullanamaz duruma gelmiştir.
Erişilebilirlik engelli bireylerin en öncelikli problemi olarak güncelliğini korumaktadır.
Erişilebilirlik, farklı gereksinimleri olan kişilerin evden çıkabilmeleri, başkalarına ihtiyaç duymadan çeşitli binalara ve, açık alanlara ulaşabilmeleri ve bunları kullanabilmeleri olarak tanımlanmaktadır. Bütün bireylerin toplumsal yaşama katılabilmeleri için erişilebilirlik, yapılı çevrede ve kent ölçeğinde gereken tüm fiziksel ve mimari tedbirlerin alınmasını kapsar. Kaldırımlarda, yaya geçitlerinde, parklarda, çocuk oyun alanlarında kamunun hizmet verdiği ve kamu kullanımına açık tüm binalarda ve ulaşım hizmetlerinde erişilebilirlik tedbirlerinin alınması yalnızca engelliler için değil hareketlerinde kısıtlılık yaşayan yaşlılar, hamileler, çocuklar, bebek arabalılar, çok uzun ve ya çok şişman kişiler için de büyük önem taşıyan bir gerekliliktir. Zira yapılan mekan tasarımları insanın yaşam kalitesini, sağlık, güvenlik ve refahını en üst düzeyde karşılamalıdır. İnsanın insanla ve insanın nesne ile olan ilişkileri tasarlanan mekanlarda gerçekleşir. Bu durumda merkezi ve yerel yönetimlerin görevi bireyin özellikleri doğrultusunda gereksinimlerini en iyi şekilde karşılayacak olan ve etkinliklerin kolaylıkla yapılabileceği mekanların oluşturulmasını sağlamak olmalıdır. Kısaca mekanlar kullanıcıları tarafından erişilebilir, kullanılabilir ve yaşanabilir olmalıdır.
Henüz bu sorunun çözüme kavuşturulmamış olması engelli bireylere olan bakış açısını ortaya koymaktadır. 5378 sayılı kanun ile engelli bireylere yönelik her alanda düzenleme getirilmişken aynı yasanın Geçici 2. maddesi ile tanınmış hakların fiilen kullanımının adeta engellenmiş olmasının nedeni, yasa koyucu ve uygulayıcıların, çözüm odaklı olmamaları, sorumlu kişilerin, sorunların çözümü noktasındaki bilgisizlikleri, eğitimsizlikleri veya samimiyetsiz/ gönülsüz olmaları gösterilebilir.
5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun, Geçici 2. maddesinde “kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmî yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapılar bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi (7) yıl içinde engellilerin erişebilirliğine uygun duruma getirilir.” düzenlemesi ile fiziksel erişime ilişkin sorunların çözümünü adeta yedi (7) yıl ötelemiştir.
5378 Sayılı Yasanın Geçici 2. maddesi gereğince, ilgililerin, kısa-orta ve uzun vadede çözülebilecek sorunları tespiti ile derhal proje geliştirme ve faaliyete geçmesi beklenirken, aksi olmuştur.
Yasal düzenlemelerden sonra, en basit- kaldırım, rampa-sorunların çözümü talep edildiğinde dahi, kurum yetkililerinin, sorunu en kısa zamanda çözmeye çalışacaklarını belirtmekle birlikte, yasa gereği “yedi yıl süre verildiği” verisini de hatırlattıkları sıkça görülmüştür.Yasada öngörülen sürelerin dayanak yapılarak sorunların çözülmemesi, ötelenmesi ve bugünlere gelinmesine adeta yasal (!) olarak göz yumulmuştur.Oysa kanun koyucu tarafından, süre tanımaksızın, yasada, fiziksel erişimin sağlanmasına yönelik çalışmaların derhal başlatılacağı yönünde bir düzenleme yapılmış olması daha isabetli olacak, bu durumda “makul süre” kavramı kendiliğinden devreye girecek ve makul sürede sorumluluklarını yerine getirmeyenler hakkında hukuki ve cezai yaptırımlar uygulanabilecekti.Bugün itibariyle, halen fiziki erişim ve ulaşım sorununda bir arpa boyu yol alınmadığı bilinen bir gerçektir. Aynı yasada, yükümlülüklerini yerine getirmeyen kişi/kurumlara getirilen müeyyideler caydırıcı olmadığı gibi, halen dahi denetimlerin gerçekleşmemesi nedenleri ile fiziksel erişim sorununun kısa vadede çözümünün mümkün olmadığı görülmektedir.
Fiziksel erişimin sağlanamadığı bir ortamda, engelli bireylerin adalete, eğitime, sağlığa, sosyal hayata, temel hak ve özgürlüklere erişim haklarının varlığından söz edilemez. Bireyin kendini geliştirebilmesi, maddi ve manevi varlığını sürdürmesi, onurlu bir yaşama kavuşabilmesini sağlamak için gerekli tüm ihtiyaçlarını karşılaması ancak ve ancak fiziksel erişimin sağlanması ile mümkün olacaktır.
Şu anki sistemin kendisi, engelli bireylerin sorunlarına çözüm üretmek yerine ailelere sorumluluklar yüklemektedir. Merkezi ve yerel yöneticiler tarafından sorunların görmezden gelinmesi, hak temelli yaklaşılmaması, yardım odaklı bakış açıları genişleyen dalga halkaları gibi sorunların artmasına neden olmaktadır. Engellilere yönelik sağlıklı ve etkili politikalar üretilememesi ve sorumlu olan kişilerin engelli bireylere ayırımcılık barındıran yaklaşımları engellileri birçok haktan yoksun bırakmaktadır. ne 10 – 16 mayıs engelliler haftası ne de 3 aralık dünya engelliler gününde yapılan resmi geçit törenleri, çelenk masrafları, gerçek yaşamda hiçbir karşılığı olmayan söylem ve sloganları engellilerin sorunlarına hiç bir çözüm getirmemektedir.
Sorunların çözümü için başta yasa koyucu olmak üzere, yasa uygulayıcılara, yerel ve merkezi yönetimde görevli ve sorumlu kişilere engelli hakları ve engellilerin günlük yaşam ve ihtiyaçlarına dair ciddi bir eğitim verilmesi, uygulamada çıkan sorunların kişilerden kaynaklı olması halinde ise etkin denetim ve yaptırım mekanizmalarının harekete geçirilmesi, merkezi ve yerel yönetimde ilgili birimlerde görev alan yetkililerin, engelli bireylere hizmet sunan STK’lar ile aktif bir şekilde işbirliği sağlanması, yasa koyucunun engellilere yönelik mevzuat düzenlendiğinde bu STK’lardan görüş alınarak çözüm üretmeleri zorunlu olmalıdır.”